
İktidarın Çözümü; İnkar ve Tasfiye!
“Güncel bağlamda sıkça dillendirilen “Tarihsel Kürt ve Türk ittifakı”, “kardeşlik” vb. tüm söylemler, “kulağa hoş gelen” ama içi boş ifadelerdir.”
31 Mart 2025
Daha düne kadar DEM Parti ile yan yana görünen burjuva muhalefet partileri, iktidar tarafından ihanetle suçlanıyordu. Ki hala bu anlayışla hareket ediliyor. Yani özde değişen bir şey yok. İmralı’dan yapılan çağrı sonrasında Efkan Ala’nın yapmış olduğu şu açıklamalar, iktidarın gerçek düşüncelerinin özlü bir ifadesidir; “Bu çağrının özeti terör örgütünün kendisini lağvetmesidir. Ve bu sonucun elde edilmesi için, herkesin gayret sarf etmesi lazım. Bu çağrının muhatabı terör örgütüdür. Muhatabın bu çağrıya nasıl yanıt vereceğini göreceğiz. Biz terörle mücadeleyi devam ettireceğiz.”
Bu sürecin “Terörsüz Türkiye” olarak tarif edilmesi de yukarıdaki bakış açısının doğal bir sonucudur. İçte Kürt siyasetçilere dönük yapılan tutuklamalar, peş peşe açılan davalar, Medya Savunma Alanları’na dönük yürütülen operasyonlar da bu anlayışın ürünüdür. Son süreçte tartışmaların ana merkezinde olan Rojava’ya dönük yapılan hava saldırıları ve işlenen cinayetler de. Durum buyken Kürt sorununun “çözümüne” dair iyimser bir hava yaratmak doğru değildir. Dayatılan bir tasfiyedir. Bölgesel çıkarlar için, yeni hile ve oyunlarla Kürtlerin gücünden yararlanmaya çalışma sahtekarlığıdır.
Elbette ki, tarihi tecrübelere baktığımızda bu vb. gündemlerde kısmi reformlarla geçici çözümlere varılan kimi örnekleri görebiliriz. Ama an itibariyle Türk devletinin içerde Kürt ulusal sorununda reformlar temelinde bir adım atma iradesinden söz etmek zordur. Sadece “Terörsüz Türkiye” söylemi dahi, bilinen inkârcı ve ırkçı yaklaşımın tekrarından ibarettir.
Son süreçte burjuva muhalefetin olası cumhurbaşkanı adayı ve R.T.Erdoğan’ın en büyük rakibi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına gerekçe yapılan nedenlerden birisi ise DEM Parti ile özellikle büyükşehirlerde yapılan “kent uzlaşısı” politikasının “teröre yardım” olarak kriminalize edilmesi de dikkat çekicidir. AKP-MHP iktidarı bir yandan Kürt hareketiyle görüşürken diğer yandan CHP’nin DEM Parti ile seçim ittifakını terör olarak tanımlamaktadır. Bu da başka bir çelişki olarak yaşanmaktadır.
TC devletinin son süreçte Kuzey ve Doğu Suriye’deki Özerk Yönetim’le, Şam’daki IŞİD artıklarıyla yürütülen görüşmelerdeki tutumu da benzer niteliktedir. Emperyalistlerin müdahaleleriyle hazırlanan “anlaşma” taslağına dair Türk devletinin rolü tartışılabilir. Ama Şam’daki, IŞİD artıklarıyla ayrıca kurmuş oldukları masanın varlığı tartışılamaz. R.T.Erdoğan’ın tehdit içerikli şu açıklamaları TC’nin içinde bulunduğu çaresizliğe ve izleyebileceği saldırganlık siyasetine ışık tutmaktadır:
“Yeni süreçte sınırlarımızın ötesindeki yapılanmaları da tasfiye ederek demokrasinin, hukukun, refahın ve hepsinden öte kardeşliğin asrı olarak ‘Türkiye Yüzyılı’na güçlü bir başlangıç yapmayı hedefliyoruz. Sınırlarımızın içinde gerçekleştiremediklerimizi, sınırlarımızın dışında başararak Türkiye’ye diz çöktürmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakacağız.”
Özet olarak R.T.Erdoğan ve çetesi, “Türkiye Yüzyılı”na “iyi bir başlangıcı” başta Kürt halkı olmak üzere, tüm toplumsal muhalefeti-ilerici güçleri yok etmekle, susturmakla yapmak istiyor. Bunu yaparken de emperyalizme ve bölgedeki baş suç ortağı İsrail devletine meydan okuyormuş gibi yapmaktan da geri durmuyor. Çünkü itiraz eden herkesi bu güçlerle müttefik sayıyor. Bu durumu, aynaya bakarak başkalarını görme ikiyüzlülüğü olarak da tarif edebiliriz.
Güncel bağlamda sıkça dillendirilen “Tarihsel Kürt ve Türk ittifakı”, “kardeşlik” vb. tüm söylemler, “kulağa hoş gelen” ama içi boş ifadelerdir. Bu söylemler esas olarak, ezen ve ezilen ulus çelişkisinin inkârı üzerine kuruludur. Oysa gerçek çözüm, öncelikle bu çelişkinin varlığının kabulüyle başlar. Sonra ise devrimci bir perspektifle tüm uluslardan, azınlık milliyetlerden işçi ve emekçilerin birliğini sağlayıp, mevcut kurulu düzeni yıkarak demokratik halk cumhuriyetini inşa ederek özgür bir geleceğe yürünür.